Süheyl Batum, Gazete Vatan
Zannedersem “hem demokratız, özgürlükçüyüz iddiasında olma hem de bunu ne yaptığı yasalarda ne anayasada gösterebilme” çelişkisi artık çok açık olarak ortaya çıktığı için, 301. maddeyi değiştirmek üzere hükümet nihayet harekete geçmiş. Bir de, herhalde liberal(!) aydınların(!), “AKP’ye karşı hiçbir eleştiri getirememe” durumlarının yarattığı çelişki ve utanç(!) nedeniyle, “ne olur artık, yakında açıklayacağınız anayasaya tam destek verebilmemiz için, göstermelik de olsa bizi bu komik durumdan kurtarın” ricaları etkili olmuştur. Keşke, tam konu tartışıldığı, Sayın Livaneli değişiklik önerdiği, sivil toplum ısrarcı olduğu sırada hükümet, engeller çıkarmasaydı.
Biliyorum, mahkemeler ve Yargıtay, 301’i doğru uygulayabilir. Üstelik “Türklüğü aşağılamak” kavramı, Yargıtay’ın içtihadı çerçevesinde, kesinlikle “Türk Milleti” olarak algılanıyor ve uygulanıyor. Ama yine de bir türlü bu maddeyi tartışmaların tam ortasında yer almaktan kurtaramadık. Bir türlü dava açma aşamasında, savcıların maddeyi yorumlama biçimlerini değiştiremedik, bu yorumlama biçiminin ve çok kolaylıkla dava açıldığı gerçeğinin, “uluslararası camiada”, tartışılmasını engelleyemedik. Diğer hukuklar açısından bakarsak, “devletin organlarına ya da alametlerine” hakareti cezalandıran yasal düzenlemeler bulunmasına karşın, Türkiye’de olduğu kadar “geniş bir koruma alanını” içermediği, “Türklük” gibi bir kavram olmadığı açıktır. Benzer “koruma alanını” düzenleyen bazı düzenlemeler, örneğin Alman veya Danimarka hukukunda bulunmakla birlikte, kolaylıkla uygulamaya geçirilmediği de gerçektir.
O halde bu durumu derhal değiştirmemiz gerekir. Kaldı ki, AİHM de, yerleşik içtihadında (Castells/İspanya kararı); “Devletin ve hükümetin, üstün konumları nedeniyle, benzer durumlarda, medya aracılığı ile veya diğer her şekilde kendilerine yöneltilen saldırı ve eleştirilere başka yollarla rahatlıkla karşılık verme olanakları olduğu için, ceza davası yoluna başvurmada son derece çekingen davranmaları gerektiğini” söyler. Diğer kararlarında da (Lingens, Thorgeir Thorgeirson), “politikacılara, devletin resmi görevlilerine ya da organlarına karşı hakaret suçunu düzenleyen ve bu kişi ve kurumlara çok geniş bir koruma alanı sağlayan yasal düzenlemelerin, düşünce özgürlüğünü ihlal edeceğini” söylemektedir. Mahkeme’ye göre; “bu tür düzenlemelerin iç hukukta yer alması, üstelik özellikle hapis cezalarının yer alması durumunda, ulusal mahkemelere düşen, bunları uygulamaktan kaçınmalarıdır.”
İşte, bu nedenlerle, 301 yeniden düzenlenmelidir.
1) 301. maddenin birinci fıkrasında yer alan “Türklüğü, Cumhuriyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni” ibaresi “Türk milletini, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni” olarak değiştirilmelidir.
2) Öngörülen hapis cezası, örneğin üç aydan bir seneye düşürülmelidir.
3) Ve bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, “söz konusu kurumların TEMSİLCİLERİNİN TALEBİNE ve sonra Adalet Bakanlığı’nın İZNİNE, Türk milletine karşı işlenmesi durumunda da, yalnızca Adalet Bakanlığı’nın İZNİNE” bağlanmalıdır.
Bu arada ilk önce Işık KANSU, sonra Melih ÂŞIK, ve son olarak da Ali SAYDAM, “Süheyl Batum’un CHP için adı geçiyor” haberini yorumladı. Sayın ÂŞIK ve Sayın SAYDAM, şahsım için güzel değerlendirmelerde bulundu. Tabii CHP gibi önemli bir parti ile anılmaktan, hem de bu değerli dostların çok açık görüşlerini öğrenmekten çok mutlu oldum, onur duydum. Ama şu aşamada böyle bir olasılık yok. Bir kere yeri ve gereği yok. İkincisi de Türkiye’de “liderin iki dudağı arasına bağlı olan” siyasal partiler sistemi ve anlayışı değişmeden, bence siyasete girmek çok zor. Çünkü bence ne bu iki dudağın sahibi olmanın bir anlamı var, ne de tüm geleceğini bu iki dudağa bağlamanın.
http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=27.12.2007&Newsid=153844&Categoryid=4&wid=45
27 Aralık 2007 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder